Bu çalışmada, milliyetçilik çağı olarak adlandırılan dönemde ortaya çıkan, milliyetçilik düşüncesinin Osmanlı Devleti’ndeki yansımalarına yoğunlaşmaktadır. Osmanlı, sahip olduğu çok kültürlü toplumsal örüntüyü uzun süreler korumayı başarmış, millet sistemini işlevsel kılarak karşılaştığı sorunları aşmayı bilmiştir. Ancak milliyetçiliğin hızlı bir yükselişe geçip, önce tüm Avrupa’yı daha sonra da neredeyse tüm dünyayı etkilemeye başlamasıyla Osmanlı’nın çok kültürlü yapısı aşınmaya başlamış, Osmanlı bünyesinde yaşayan halklar milli haklar talep etmeye ve bu talepleri elde etmek için mücadeleye başlamışlar. Milli bir bilinçle ilk harekete geçenler Osmanlı’nın Hristiyan unsurları olmuştur. Millet olabilmenin nesnel koşullarını daha erken tamamlayan; 17. yüzyıldan itibaren eğitim kurumları açarak belli bir bilince ulaşan; Osmanlı’da ticaret ve sanatı genel itibariyle ellerinde bulundurarak küçük de olsa bir burjuva sınıfı oluşturan ve kiliselerinden de destek alarak dini araçsallaştıran Rumlar, Ermeniler ve Bulgarlar bu çerçevede harekete geçmiş, Osmanlı merkezi iktidarından bağımsızlık elde etmek için mücadeleye girmişlerdir. Osmanlı’nın Müslüman halkları olan Kürtler, Türkler, Araplar ve Arnavutlar ise hem millet olabilmenin nesnel koşullarını yeterince oluşturamadıkları için hem de kendilerini milleti hakimenin birer unsuru olarak gördükleri için devletin bütünlüğünü savunmuş, milliyetçilik düşüncesinden uzak durmuşlardır. Ancak bu durum zamanla değişmiş, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidara gelmesi ve Türkçü bir anlayışı benimsemesiyle diğer Müslüman unsurlar da harekete geçmiş ve milli talepleri gündeme getirmeye başlamışlardır.